PARALEL EVREN VE ÇOKLU EVREN NEDİR?
Ne kadar insanların aklına bir bilim kurgu filmi konusu gibi gelse de… klişesiyle başlayarak paralel evren konusuna bir göz atalım :)
İlk olarak 1954 yılında Amerikalı fizikçi Hugh Everett evrenimize benzeyen evrenlerin varlığının mümkün olabileceği tezini ileri sürmüştür. 1895 yılında ise William James de çoklu evren terimini kullanan ilk kişi olmuştur. Çoklu evren modeli paralel evren kuramlarını içerisine alır. Evrende gözlemleyebileceğimiz birbirleri ile ilişkili veya birbirinden bağımsız evrenlerin olduğunu ileri sürer. Çoklu evren modelinin paralel evren kuramlarından oluştuğunu söylemiştik. Paralel evren kuramlarını incelediğimizde bazı sonuçlar ortaya çıkmaktadır: Bu kuramların bazılarında bilim insanları başka evrenlerde eşizlerimizin bulunduğunu onlar ile psikolojik ve ruhsal ilişki içerisinde olduğumuzu ileri sürer. Bu iddiada; "Yaşamımız devam ederken bazen içimizi neden hüzün kaplıyor? Neden bazen olabilecekler içimize doğuyor?" gibi sorulara yanıt alabilirken bu kuramlarda sicim teorisi üzerinden gidilmektedir. Peki ya sicim teorisi nedir? Sorusuna cevap verelim. Sicim teorisi bildiğimiz dört boyutlu evrene ( 3 boyutlu uzay ve 1 boyutlu zaman) 6 boyut ekler. Bu boyutlar bildiğimiz zaman ve mekân boyutlarından ayrıdır. Bu ayrımı anlamak için şu örneği vermek doğru olacaktır: Bir sivrisinek düşünelim; sivrisinek çok ince bir tel üzerinde duruyor olsun, bu tel uzaktan bize 1 boyutlu görünürken sivrisinek için sağa sola hareket alanı içerir dolayısıyla sivrisinek için bu iki yönde de boyut vardır. Bu boyutların varlığını anlayabilmek için o seviyeye inmek gerekir. Yani paralel evrenler var ve bizim bu evrenleri algılamamız için o seviyede olmamız gerekir. Bunun yerine o boyutlarda bizlerin birer yansıması bulunmakta ve her boyutta farklı bizler olmaktadır. M teorisi ise sicim teorisine bir boyut eklemekte ve boyut sayısını 11’e çıkarmaktadır. M teorisine göre evrenimiz uzay-zaman içerisinde dolaşan üç boyutlu küçük bir yapıdır. Aynı zamanda bu teori uzay-zaman içerisinde evrenimizin benzeri birçok evrenin olduğunu ileri sürmektedir. Max TEGMARK’a göre ise paralel evrenleri dört farklı seviyede incelememiz gerekir.
Birinci seviye: Biz nasıl kendi evrenimizi gözlemleyebiliyorsak farklı yerlerde de bizim evrenimiz gibi evrenlerin var olmasının olası olduğu teorisidir.
İkinci seviye: Aynı uzay-zaman içerisinde sonsuz sayıda evren var olabilir. Ancak bunlar birbirinden tamamen ayrıdır ve her birinde ayrı fizik kuralları işlemektedir.
Üçüncü seviye: Bu seviyeye göre saniyede 12 kentrilyon evren oluşmaktadır .
Dördüncü seviye: Bu seviye farklı matematiksel yapılar tarafından tarif edilebilir eşit gerçek bütün evrenleri dikkate alır.
Şimdi ise başka paralel evren teorilerine bakalım:
Zar Kozmolojisi: Bu paralel evren teorisinde ise başka evrenlerde kopyalarımızın bulunmadığını ancak paralel evrenlerin var olduğu söylenmektedir.
Şişme Modeli: Bu modele göre madde ve enerji evrene eşit bir şekilde yayılmıştır. Bu durumda büyük patlamaların bizden uzakta oluşabileceği de anlaşılmaktadır. Evrenimizin de büyük patlamalardan oluştuğu kanıtlanmıştır. Yani bu model, ışık hızından daha hızlı ve uzak sonsuz sayıda evren olabileceğini savunmuştur.
Bu modelleri geliştiren bilim insanlarının yanı sıra paralel evrenlerin yalnızca felsefik olduğunu savunan bilim insanları da bulunmaktadır ( Jim Baggott, David Gross, Paul Steinhardt, George Ellis ve Paul Davies ).
Sonuç olarak; insan denilen varlık çevresini bilmek isteyen ve bu bilgi doğrultusunda hareket ederek yaşamını sürdüren bir varlıktır. Dolayısıyla, insanın yaşadığı -özelde- gezegeni -genelde- evreni bilme isteği önüne geçilemez bir istektir, dahası yaşamını sürdürebilmesi için mutlak bir ihtiyaçtır. Bu doğrultuda insan yaşadığı sürece bu isteği ve ihtiyacı karşılayacak; bilim de diğer bütün bilimsel meselelerde olduğu gibi araştırmalarını sürdürecek, nice teorileri ortaya atmaya devam edecektir. Evren hususunda şimdiye dek ortaya konulan teorileri kısa ve öz bir şekilde anlattık ve şunu söyleyebiliriz ki: Bu teoriler bilim ilerledikçe ortaya atılacak başka teoriler ile doğruluğunu yitirebilir fakat şu an ulaştığımız en nihayi bilgiler bu şekildedir. Öte yandan, sıradan yaşamımıza farklı anlamlar katıp onu süsleyen bu kuramların kanıtlanması evrenin gizemlerini keşfetmemiz için harika olacaktır. Bu gizemlere ulaşmanın insanlığı farklı noktalara taşıması ise kaçınılmaz olacaktır.